Ev Gibisi(!) Varmış
Siz de fark ettiniz mi,
son zamanlarda açılan mekanlar hep ev ortamını yaşatma çabasında. Barlar,
cafeler, parti mekanları... Nereye gitsem ‘ev’e dair bir obje var. Bu yere
serilmiş bir halı da olabiliyor, çayın servis edildiği fincan da veya bir
koltuk da. Ve bu durum bana evlerimizle olan bağlantımızı sorgulatıyor. Artık
evde durmak istemiyor muyuz yoksa gittiğimiz yerler de eve benzesin mi istiyoruz?
Son günlerde, bu yazıyı
yazmama sebep olan birkaç mekanda bulundum. Ve önemsiz gibi duran ama aslında
üzerine düşünülmüş olan bazı detaylar bana bu konuyu sorgulattı. Pek çok yerde
artık evlerimize dair küçük objeler veya ev havası görmek mümkün. Bu durum
bende pek çok soru ve cevaba sebebiyet verdi. Üzerine biraz düşünmek istedim.
Siz de etrafınıza biraz
dikkatle bakarsanız, fark edeceksiniz. Yeni açılan üçüncü dalga kahveciler,
gündüz cafe-restoran olarak hizmet verip akşamları parti düzenleyen mekanların
çoğu artık bu akıma kapılmış durumda. Gerçe bu olaya akım demek ne kadar doğru
olur, onu da bilemiyorum henüz. İlerleyen zamanlarda bunu da anlayacağız, daha
vakti var.
Mekan sahibi olanlar için
bu durum acaba ‘mekan açıyorum ama evden uzak olmak istemiyorum’ düşüncesiyle
mi doğdu? Biz bu mekanları ‘bu akşam eve gitmek istemiyorum ama rahat bir yerde
olmak istiyorum’ hissiyle mi tercih ediyoruz? Yoksa son zamanlarda gençlerin ve
yaşça daha büyüklerin belki de içinde bulunduğu bu ‘gitmek isteyip gidememe’
veya ‘her şeyden artık çok çabuk sıkılma’ hissiyatı mı bizi o mekanlara
yönlendiriyor? Bunun üzerine bir anket yapılsa belki ancak o zaman nispeten
doğru cevabı buluruz.
Çünkü artık çoğumuz
evlerimizden, kendi zevkimize göre dayayıp döşediğimiz mekanlardan sıkılır
olduk. Sürekli başka mekanlar arar olduk. Bırakın evi, müdavimi olduğumuz
mekanlardan bile uzaklaşacak hale geldik. Sanırım kendi içimizde yaşadığımız
sorunlar, çözmek isteyip çözemediğimiz problemler, zamanın bizi sürüklediği
‘ben neyim ve ne yapmak istiyorum’ gibi cevap buladığımız sorular bizi böyle
bir sıkılma durumuna itiyor. İçimizde çözüm bulamadığımız sorunlar oldukça ve bu
durumu değiştiremedikçe, elimizde bulunan başka değişebilecek olan şeyleri
değiştirmeye çalışıyoruz. Ama bu durumda da evlerimizden yola çıkınca, evi veya
komple eşyaları değiştirmek hemen hemen kolay bir iş olmadığı için vakit
geçirmek adına eve benzer mekanlar tercih ediyoruz. Veya bir şeyleri
değiştirmeye niyetlensek de bir anda kendimizi o iş için yorgun ve bunalmış
hissediyoruz ve sonuç yine başka mekanlar bulmaya çıkıyor.
Düşünün mesela son
zamanlarda arkadaşlarınızda, ailenizde kalmak bile, duruma göre rahatsız olsa
da, tercih ettiğiniz bir şey mi? Hatta ihtiyaç mı? İki üç günlük hafta sonu
kaçamakları, evden, şehirden uzaklaşma isteği.. Hayatımızda yoluna
koyamadığımız şeyler yüzünden, çoğu bizim elimizde olmayan sebeplerden, bence
bu durum bizim için artık bir ‘ihtiyaç’ haline geldi.
Ve zaman zaman bunları
yapamadığımızda şehirde kendimize kaçacak bu küçük noktaları tercih ediyoruz
sanırım. Ve bu durum bizim için iyi mi yoksa kötü mü onu da bilemiyorum. Ama
umarım iyi olur. Çünkü bu anlık bulduğumuz çözümler, bizi kısa süreliğine
rahatlatsa da gecenin sonunda yeniden aynı eve dönünce yerini yine aynı sıkıntıya
bırakıyor. Bu durum şayet değişmezse de, çözüm olarak ya bir şeyleri
değiştirmeye gücümüz olmalı ya da ‘değişemeyen evimiz’de mutlu olmayı
öğrenmeliyiz...
Not: Bu yazı eve gitmek
istemediğim bir gün, eve benzeyen bir cafede yazıldı. Belki de bu mekanlar evi
özlediğimizde ama evde olmak istemediğimizde, ‘evden biri olan bizim’ kendi
içimize dönmemizi sağlıyordur, kim bilir...
Yorumlar
Yorum Gönder