Bir Gencin Itirafları II
Okumayı mı sevmiyormuş?
Okumayı sevmiyorum gibi cahilce bir cümle
kurmayacağım. Ama çalışmayı okumaktan çok sevdiğim aşikar.
Şu an üniversiteyi yeni bitirmiş ve
kendini bildi bileli okullarını bitirmeyi beklemiş bir kızın hikayesine tanık
olmaktasınız. Evet, ben bu yola tüm okulları bitirip gerçek hayata adım atmak
için baş koydum. Çocukluğumdan beri okulu, ortamını, arkadaşlıklarımı,
öğrenciliği sevmişimdir. Ama hep bugünü bekledim. Ve hayatım “Okul, öğrencilik
güzel de ben çalışmak istiyorum” diyerek geçti.
Bu çalışma, bir şeyler yapma, üretme
sevdası beni meslek lisesine yönlendirdi. “Ben bir 4 yılı daha sadece ders çalışarak
geçiremem.” diyerek başlayan lise hayatım, okul yıllarım içinde en güzel, en
bitmeyen, en aşk dolu yıllarım oldu. Okumuş olduğum Gazetecilik bölümü bana hem
mesleğimi verdi, hem de düpedüz ders dolu yıllardan beni kurtardı. Dört senelik
lise hayatım, son senesinde yaptığım dokuz aylık stajla bitti. Ve ben üç sene
boyunca hep son seneyi bekledim.
Derken üniversiteye başladım. Orada mı
çalışsam, şu işi de mi deneyimlesem derken fark ettim ki, bölümüm bunlara pek
imkan vermiyor. İki üç günlük işler tamam ama bir yerde yarı/tam zamanlı
çalışmam demek okulumun uzaması demek. Ben hiç dayanır mıyım? Kenara koydum
çalışma ümidimi. Bir iki staja, küçük işlere gittim geldim ama önceliğim hep
okulum oldu.
Ve işte o mükemmel gün: üniversitem de
bitti. İşin garip kısmı, hayatım insanlara bu konuda savunma yapmakla geçti. Bu
yazının çıkış sebebi de o aslında. Kime “Çalışmayı daha çok seviyorum.” desem
“Öyle deme, öğrencilik güzel. Ah keşke ben de şimdi sadece sınavlara çalışıyor
olsaydım. İlerleyen yıllarda göreceğim ben seni.” diye karşılık verdiler. Yahu okul hayatını bu kadar sevmek zorunda
mıyım? Tamam öğrencilik güzel, derdin nitekim daha az, öğrenci akbili karlı iş
filan ama yok kardeşim. Üstü sizde kalsın ben istemiyorum.
Babam sağ olsun, çocukluğumda bana iş
hayatını öğretti. Hem de nasıl güzel öğretti bir bilseniz! Hafta içi her gün
06.30’da kalkıp okula giden ben, bazı cumartesiler hiç üşenmez babamla kalkar
işe giderdim. Belki o yaşlarda çalışmak denen şeyin ne olduğunu tam anlamıyordum
ama uykundan feragat etmek demek olduğunu çok iyi öğrenmiştim. Uykuya bu kadar
düşkün bir çocuk koşa koşa işe gidiyor. Var mı ötesi?
Hayır, yüksek lisans yapmak istemiyorum. Ben
kendi işim olsun, üzerinde o hayalini kurduğum mesleğin ve adımın yazdığı
kartvizitim olsun istiyorum. Çalışıp bir şeyler üretmek istiyorum. Belli işlere
imzamı atmak, çalıştığım halde hayata ve düzene yenilmemek istiyorum.
İmkanımın olduğu her alanda bir şeyler
yapmaya çalıştım. Hala da çalışıyorum. Bu iş bana göre değil, bunun parası az diyenlerden
değilim yani. Kimisinin parası az ama bana kattığı şey çok, kimisinin parası
iyi ama şartları kötü. Bu süre zarfında da iyi kötü pek çok şeyi deneyimlemeye
çalıştım. Mesela şimdi de staj yapıyorum. Hala o çok istediğim ‘iş sahibi olma’
kısmına geçemedim. Ama çok da acelem yok açıkçası. Taşları tek tek yerine
koyarak oluşturuyorum yolumu, uçmaya niyetim yok.
Diyeceğim o ki sizlere, bir insan isterse
en güzel okullarda okuyabilir, çok iyi derecelerle mezun olabilir, öğrencilik
hayatını çok sevebilir. Ama bu çalışmayı okumaktan daha çok sevemeyeceği
anlamına gelmiyor. Artık bir rahat bırakın şu yeni mezun insanları! J
Not: Biliyorum aranızda “Bu yazını sana
beş sene sonra hatırlatacağım.” diyenler çıkacak. Çıkmasın kardeşim. Çıkmayın.
Susun. Bırakın yaşayarak öğrenelim, sandalyenizi azıcık kenara çekin de
masanızda bize de yer açılsın.. J
Yorumlar
Yorum Gönder