Ey Türk Gençliği
Şu an var olan gençlik
size de korkutuyor mu? Benim gibi hakikaten “Nereye gidiyor bu Türk gençliği?”
diyor musunuz? Umarım diyorsunuzdur. Çünkü ben bu konuda yalnız kalmayı hiç
istemiyorum.
Bence ileride bu çağı
Youtuber’lık Çağı’ olarak adlandırabilirler. Müthiş bir furya. Ardı arkası
kesilmiyor. Güzel işler de çıkıyor üstelik. Çok fazla iş ortaya çıktıkça
yaratıcılıklar gelişiyor, herkes bir adım öne çıkmaya çalışıyor. Bu gayet güzel
bir şey.
Ama benim aklıma takılan
bazı sorunlar var. Direkt isim verip hedef göstermek istemem kimseyi, kaldı ki
bu onların sorumluluğu da değil zaten. Son zamanlarda ortaya çıkan
Youtuber’ları bence az çok herkes biliyordur. Makyaj videosu çekeninden tutun
da, çantasında ne olduğunu paylaşan, yaşadığı her anı videolara yansıtan
insanlarla dolduk. Fakat, gençlerin, yaşıtlarımın gözünden kaçan bir nokta var.
Aşağılanıyoruz. Bu videoları çekenler ve inanılmaz derecede takipçisi olan
insanlar tarafından üstelik. Kalıplara sokuluyoruz, onlardan olmazsak dışlanıyoruz.
Ve işin bence en garip ve üzücü kısmı ise bunu yapan insanlar, halkın gözünde
“Çok dobra kız abi.”, “Bayılıyorum adama, lafını hiç sakınmıyor.” cümleleriyle
yüceltiliyor üstelik. İşte burada da, sorun, o dilde konuşan insanlar değil,
onları severek takip eden gençler oluyor.
Birini dışlamak, yok
saymak, hakaretler yardırmak ne zamandan beri dobralık oldu? Ne zamandan beri
terbiyesizlikle lafını sakınmamak arasındaki o ince çizgi kalktı? Videolarda,
belki sizin de sevmediğiniz tarzda insanlar ‘laf sakınmadan’ eleştirilirken
iyi. Peki biri çıkıp yüzünüze karşı sizi eleştirse, ama böyle harbi bir
şekilde, o zaman da “İyi eleştirdi beni. Bütün her şeyimi döktü ortaya, harbi
insanmış.” diyebilir misiniz? Yine alkış tutabilir misiniz o insana?
Evet artık çağımız cidden
değişiyor. Kültürümüz, dilimiz... Ve üstelik gençler olarak bu değişimi biz
yaratıyoruz. İlk başta Twitter çıktı piyasaya, peşinden yüzlerce kullanıcı.
Sonra Instagram geldi, fotoğraf gözü iyi olanı, iyi photoshop kullananı baş
tacı ettik. Şimdi sıra iyi kurgu yapabilende. Bunlar elbette olabilir, ünlü
oyuncularla, asla değişmeyen dizi kadrolarıyla kalmasın tabi ki hayatımız. Ama
her şeyde bir sınır olmalı bence. Görülmeyen ama varlığı hissedilen ince
çizgiler olmalı.
Pucca mesela. Niye çok
sevildi? Çünkü yeni bir dilimiz vardı artık bizim. Chat programlarıyla, Msn’le
doğum sancısı yaşayan yeni dil, Twitter’la büyüdü. 140 karaktere bir şeyler
sığdırmak yetenek ve zeka istedi. Alışkın olmadığımız, açık, harbi bir dil
doğdu. Ama o zaman, o dil gerekiyordu. Ülkece bazı tabuları kırmamız, gençliğe
yol vermeleri gerekiyordu. Bir düşünsenize, o zamana kadar kim tanımadığı
birinin aşk hikayesini dinlerdi ki? Anca genç kız dergilerine yazardınız, o da
yayınlanırsa dergiden biri size cevap verirdi. Onun dışında aileniz,
arkadaşlarınız, çevrenizdi sizi dinleyen. Bilinmezdi ilişkiler, gizli kapaklı
yaşanırdı bir nevi. Yanlışlar yapılırdı çok, doğrusunu görmek çok zordu. Ama
Pucca’yla bunlar kırıldı mesela. Akıcı dili sayesinde insanlar okumaya,
okudukça eğlenmeye başladı. Bu gibi pek çok olay, yerine göre gençlerin
sorunları dinlenmeye, alışılmaya ve çözüm bulunmaya başlandı. İnsanlar, her
şeyi birlikte yaşadıklarını görünce rahatladı. Herkes “Sadece ben aşk acısı
çekmiyormuşum, sadece ben zorlanmıyormuşum, bir elbiseyi param yetmediği için
sadece ben alamıyormuşum.” demeye başladı. Ve bu durum gençliğin daha açık
sözlü olmasına, kendini daha iyi ifade etmesine ve hayatla barışmasına izin
verdi. Bilmiyorum fazla mı abartıyorum ama, bana kalırsa ileride bu dönemlere
ait çok yararlı akademik çalışmalar yapılabilir. Bir tarih yazılıyor çünkü. Bir
evrime şahit oluyoruz. Hatta evrimi gerçekleştiriyoruz. Bu evrim dünyada
yaşanıyor ama biz de Türk gençleri olarak bunda kendi boyutumuzu yaratıyoruz.
Ama gel gelelim, bu açık
sözlülük bence aldı başını gidiyor biraz. Tabi bu durumların altında gerek
ekonomik, gerek politik pek çok okumalar yapılabilir. Ama insanları bu kadar
belli başlı sınıflara sokmak, hoşumuza gitmeyeni müthiş bir ağızla eleştirmek
gerçekten gerekiyor mu, o kısmını bilemiyorum işte. Bir genç, evde ailesinin
yanında konuşamayacağı bir dille Tweet’ler atıyor, videolarda kendini çok başka
gösteriyorsa burada muazzam sorunlar yatıyor demektir. Benzemediği insanlara,
sırf yalnız kalmamak için yanaşıyorsa, ‘Aman beni ezmesinler şu konu neymiş bakayım,
şu video neymiş izleyeyim’ diyerek onu temsil etmeyen bir gruba dahil olmaya
çalışıyorsa; ki tekrar altını çizerek söylüyorum, bunu sırf dışlanmamak için
yapıyorsa işte o gençlik beni çok korkutuyor.
Ben bu gençliğin, bu
çağın içine aitken bunları görebiliyorum. Anlayabildiğim kadar anlayamadığım da
pek çok olay, duygu ve düşünce sistemi var. Ama oturup yaşıtlarımla sadece
sınıflandırılmış insanları konuşmak, giydiği markayı, yemek yediği restoranı
konuşmak beni korkutuyor. Kalıplar içine sokulmak ve o kalıplara hapsolmuş bir
şekilde yaşamak beni korkutuyor. Ben bu kalıplara ait değilim ve lütfen siz de
olmayın. Birbirimizi boş laflar, gereksiz takıntılar yüzünden daha da fazla
korkutmayalım.
Yorumlar
Yorum Gönder